Cumartesi, Ekim 18, 2014

Bu şehirde önümü ilikleyeceğim, susar mısınız?

Bir duvarın 4 köşesinde asılı 4 asma yaprağı ve ihlamur kokan yatağın üstünde bilmece halli bir kadının gözbebeklerime vuran flu yansıması. Hayat sürerken ölen bir adamım ve çürüyen ruhum gül rengi kokuyor. Parmaklarım heceleyerek konuşmaya başladı ve göz bebeklerim bir şehri susuzlukla tehdit ediyor. Boşluklarla doldurmaya kalkışmayın bedenimi! Kibrinizden yükselen leş kokularını artık biri burnuma alıştırmalı. Varoluş amacınız ve yatağımdaki bu kadın hakkında uzun zamandır düşünüyorum. Sizin için olası bütün iyimser yazılı kitapları okudum fakat hiç biri amacınızı anlatan cinsten değil, ki zaten bu yüzden onlara kitap diyoruz. Yatağımdaki kadının özündeki eşsiz orotoryoları ve kanlı bıçakları görebiliyorum. Hadi uzun seyahatlere çıkın, güzel sevdiğiniz insanların güzel sevişmeleriyle oyalanın. Başınızı koyduğunuz omuzları hayal edin, koyacaklarınızı, şimdiden bir kaç tane görüyor gibiyim. Özde tek insansınız ama zaman sizi değişime itiyor, biri bitip diğerleri, onların kat kat iyileri diye kendinize koşulladıklarınız başlıyor. Çok tatlısınız. Genel kaide ve kurala bu dünyada karşı gelmek aptallık ve alimlik karışımıdır. Ki ben onlardan biriyim. İnsan benliğinin acizce zayıflayışını izlerken tırnaklarımı yiyiyorum, Benim gibi düşünmeyenleriniz asıl mutlular, bunu biliyorum. Ama mutluluğu aptallıkla bulmayı reddediyorum. Göz bebeklerim bu şehri susuzlukla tehdit ediyor. Korkmayın, her gün duş almayanlara veya her gün ağlayanlara sövmeye yine devam edebileceksiniz. Susuz kalan siz olmayacaksınız. Yatağımdaki ıhlamur kokan kadınla bir keresinde konuşmayı denedim. Ama susmanın güzel olduğundan bahsetti İstanbulun tepesindeyken. İstanbuldu ve tepesindeydik, tepesine inivermiştik şehrin. Susalım demişti, tepesindeyken susalım bu şehrin. Mor menekşeler takalım göğsümüze, ama susalım bu şehirde. Sonra siz konuşmaya başladınız. Deliler gibi konuşuyorsunuz. Bir tenin başka bir tene değişinde çıkarttığı ses kadar gürültülüsünüz. Ben bu şehirde önümü ilikleyeceğim. Ve siz susacaksınız.

Salı, Temmuz 08, 2014

Kişilik Orospusu

Sabah 7 ışıkları, kalbinin bütün kutuplarından, doğusundan hatta batısından bile gözükür. Yeter ki uyan ve çık artık şu yolculuğa, çantana koymadan önce benliğini bir sorgula, rotanı çizmeden önce kendini bir sorgula, “ne istiyorum ben, ne olacağım, nereye gidiyorum” diye sor önce bir kendine. Olum harbi ne istiyorsun lan bu hayattan ? Bırak şimdi aşkı meşki de mutlu olabilmek için kadından başka hangi yola giriyorsun ? Al kendini karşına çayınızı yudumlarken sor bi karşındaki kişiliksize. De ki “lan moruk aşk ağır abilerin işi, biz sabah 7 ışıklarıyla neden mutlu olamayalım ? biz neden oturduğumuz çay bahçesindeki sandalyelerin kıçımıza batmasından şikayetçi olalım ? 2 liralık çay içip mutsuz olacağımıza neden 75 kuruşluk çay içip 1980 sohbetlerinde kendimizi bulmayalım ?” Sor olum bi kendine “kaç kilo lan benim taşak ?” diye. “kaç kilo lan gerçek dünya ?” Hadi çık kendinin karşısına da bi kork lan karşındakinden. “neymiş lan içimdeki bu kaynayan kazan ?” Kuzey ışıklarını göremeyeceğin bir dünyada sabah 7 ışıklarını gördüğüne dua etmeyi öğrenemedikçe adam olmayacak içindeki kişilik orospusu. 

Perşembe, Temmuz 03, 2014

Bir parça küçük iskender dinlemiştim alın yazımın darmaduman el yazısından habersiz. Seni çizmeye omuzlarından başlayacaktım. Seni şehirlerarası otobüs terminallerinin emanetçilerinde kalbime emanet edecektim. Şimdiyse Jun Miyake tırmalıyor uzay boşluğunun süpernova bulutlarını. Seni çizmeye sırtından başlayacağım. göğsünde medeniyetler yükselecek.

Cuma, Mayıs 30, 2014

galatada bir orospuya

elif, bu hüzne bir anlam katmayı başaramadın gülüm, sen hüzünlere anlam katmayı başaramadın, sen pozlara yanık tonlar kondurdun, yalnız dostlara pare pare aşk koydun gülüm. elif, sen sıcak çikolatanın kimyasal formülüne kardan adamlar yağdırdın, koluna girdin bütün yalnız kimyagerlerin, civa manyaklarının. elif dedim gülüm, biz dedim bu aşka iki kişi fazlayız, sen öteki tarafta oyna. hiç sonbaharda turuncu güldün mü sen, hiç italyanca romanlarda aradın mı beni gülüm ? çift kişilik aşka tek kişilik bilet alıp ateşe verdin mi bileklerini ? bir kumsalda onca kum tanesine her seferinde elifi anlattın mı sen hiç ? gülüm bu ayak izlerini "galatada bir orospuya" diye bırakmadım ben. bu ayak izlerini tıpış tıpış sürsünler izini diye de bırakmadım ben. elif bu hüzne tek kişi yetmez sen de katıl bana istedim, sen de katıl loş odaların avizelerine sinen küf kokularına, tütün dumanlarına istedim. gülüm başka hiç bir gülü koklamadım ben konstantinde onca şehzadeyi aleve verirken. iki üç parça şarkı dinleyip hüzünlendim diye mi bu yağmurlar ? bu yağmurları sen mi yağdırdın gülüm ?

Cuma, Mayıs 02, 2014

Güzel ruhunuz varsa.

Baya uzun zamandır yaptığım tek şey şu blogger ana sayfasına girip bugün kaç kişi girmiş la acaba bloga diye bakmak. Hoş bir durum değil çünkü eskiden buraya sadece yazmak için girerdim bakmak için değil. 

İpin ucunu kaçırdım.
Aşkın, sevginin, ailenin, inanmanın, arkadaşlığın, okulun ve tütünün ipini kaçırdım.
Hayatıma son giren kızı hatırlarsınız, o bir şey yaptı bana, duygu emicilerini çağırdı ve emdi duygularımı.
Onu uzaklaştırdığımdan beri hayatım kadınların peşinde değil bilgisayar oyunlarının peşinde koşmaya başladı.
Kadınlar yoksa yazı da yok.
Kadınlar yoksa duygu da yok.
Şu sıralar bir kadına böyle bir yakınlık duyuyorum ama boş kazıkazan hissi verir diye gücüm yetmiyor daha da yakınlaşmaya.
Özgün insanmışım öyle diyor yan koltukta oturan adam.
Özgünlük yazmadan elde edilmiyor şu devirde, yazmak da aşık olmadan acıya hançer kalmadan becerilemiyor bazı gönüllerde.
Bugün varım da yarın var olmak için bir sebep lazım baş ucuma.
Gerçi kedi var baş ucumda ama insan olmasını daha çok tercih ederdim.
Ömrüm diyorum, sanki bir köşeye artık süs amacıyla bırakılmış agrantizör gibi.
Bir zamanların en güzide fotoğraflarını basan o makine şimdi birilerinin hayatının süsü bilmukabil.
Annem diyorum duysa üzülür.
Oğlunuz yıllardır sevdi saydı sımsıkı sarıldı yalnızlığına.
Oğlunuz kadınlarla yaşadı yıllarca sevgilisi olamadığı kadınlarla.
Oğlunuz ağladı odasına giren sokak ışıklarının turuncusuna, eski seksenlik plaklara, İtalyanca romanlara.
Oğlunuz öpüştü yağmurda o kadınla bir İstanbul manzarasında sıra beklenirken geçeceklere.
Üstün "Kör" ödülü verildi üstünkörü sevildiği zamanlara.
Annem duysa üzülür bunları.

Güzel hatıralara ihtiyacım var.
Güzel yazılmış kalb-i anılara.
Takılıp kalmamalıyım yazabilmek için, gelen herkese yazabilmeliyim tek aşkı unutup.
Mükemmeli beklemek hoş görülmemeli, mükemmelliği yazan sözlük anlamları dahilinde.
Güzel kadınlara ihtiyacım var.
Güzel ruhunuz varsa.

Pazartesi, Şubat 03, 2014

Annem Duysa Üzülür

bir tramvay ve sarılmalarına ramak kalmış iki şehir.
bir vapur ve yalancı bir şehir.
aynı kent.
aynı semt.
birbirlerine sadece 3 yıl uzaklıktaki iki veda.
koluna giren galata 
ve senden kaçan kadıköy.

bir kadın.
sevgisinin sınırını herhangi bir ülke koyamamış.
bir günü
dünyada sadece o günü
mükemmel kılan ıslanmış bir kadın.
birlikteliğin hazzını bir ara sokakta tadan kadın.
yine de çekip gidebilmiş
iz bırakabilmiş mükemmel bir kadın.

küçük kız.
sevildiğini zannettiği 4 yıl boyunca küçültülmüş bir kız.
bir günü
dünyada sadece o günü
gereksiz kılan uykulu bir kız.
ardında nefret ve ego bırakıp küçülen bir kız.

şair olan o kadın 17 yaşına rağmen doluydu. hiç bir şey olan bu kız 20 yaşına rağmen hala sadece ağlayan bir kızdı. şairle yaşamış olduğum dönem asırları andırır hafızamda. onca yazdığım yazı ve şiir hepsi ona. "birini unutmak o kadar kolay ki ahmet" diyen o kız ise unutur umarım beni. her ayrılık sitem doldurmak zorunda değil insana. şaire gelirsek onu unutmayı hiç düşünmedim. birini unutma fikri çılgınca geliyor bana. ona hiç sitem etmedim yalanı pek uygun olmaz ama sitemlerime rağmen anlayabilmiştim onu. küçük kıza sitem olarak algılanmasın. sadece kavrayamadığım şey, şair sadece bir günümü mükemmel kılıp çekip gittiği halde küçük kız 2 ayda bazı günlerimi mükemmel kılmıştı ama yine de bir şair etkisi bırakamadı. mükemmel durduğu halde neden ağlayan küçük bir kız olarak kaldı. sıcak bir salep ile neden neşelenemedi sıkılmayı seçti. şair hala yakınlarımda yine karanlık yağmurlu gecelerde sigarasından nefesler alırken dünyanın en güzel fotoğraflarını çekiyor tüm bu olup bitenlerden habersiz. mükemmel bir hayata emin adımlarla ilerliyor. bense ona dair bir tesadüf bekliyorum. küçük kız ise belki de o "sözlerimi geri alamam" şarkısını iğrenç sesiyle mahveden çocuğun evinde utanmadan ders çalışıyor.

hayatıma girecek olan kadınlara da söylemem gerekirse; sizi çok sevip sizi çok sahipleneceğim.
ama hiç birinizle galatada öpüşmeyeceğim.
kendinizi şairden farklı kılın.

bu benim suçum değil kaderim küçük kız.

İstanbul.

















Salı, Ocak 28, 2014

Babilden öteye


Babilden öteye;
Şehri bana yabancılastırmaya çalışan kişisel devletlerden çıkarımlarda bulunuyorum. 

Babilden öteye;
İstanbulda bir kadını sevmeye çalışırsanız kadının tarihine inmeden önce karaköye inin.

Babilden öteye;
Bir bardak suya duşerken kadırgada yüzünüzün darmaduman olmaması için özen gösterin.

Babilden öteye;
İstanbulda bir kadını sevmeye çalışırsanız, kadının mimarisine inmeden önce balata inin.

Babilden öteye;
Bir öpüşme ortasında sizi bulmamaları için beyoğlundan uzak durun.

Babilden öteye; 
İstanbulda bir kadını sevmeye çalışırsanız, kadının şehvetine inmeden önce kadıkoye inin.
Noktalarının sonuna cümle koyan o büyüyememiş kıza selamlar olsun.